Tartışmasız Wimbledon Tenis turnuvası dünyadaki en prestijli spor organizasyonudur. 4 grand-slam’in üçü “Avustralya Açık”, “Fransa Açık”, “ABD Açık” diye adlandırılırken İngiltere’dekinin adı “Wimbledon”dur! Bu bile yeter onun prestijinin nerelerde olduğunu göstermek için.
Hiç bir başka spor organizasyonu onun yanına bile yaklaşamaz. Sakın bana Olimpiyatlar var demeyin! Kaykay ve Breakdance’in spor kabul edildiği bir organizasyonu ben prestij unsuru olarak düşünemem bile. Hele ki çeşitli kaba güce dayanan, karşısındakini indirmek, mahvetmek üzere kurgulanmış vurdulu kırdılı etkinliklerin maalesef “spor” diye adlandırılması bile beni tiksindiriyor. Düşünsenize bir kanaldan tenis izleyen bir genç bir tık sonra ki kanalda “wushu” diye bir kavga izleyebiliyor. Ardından da bizler “yahu bu gençler neden maç izlemeye döner bıçağı ile gidiyor” ya da “koskoca başkanlar bu kavgalara nasıl vesile oluyorlar” diye birbirimize soruyoruz! Çoğu dizide ki görünüşleri bile ürkütücü olan aktörler görüntü kirlilikleri bir yana, nobranlıklarıyla da korkutucular.
Dönelim Wimbledon’a…Wimbledon spor olarak ne denli büyük bir prestij kaynağı ise, elde ettiği gelir de o denli gıpta unsuru. 2024 yılındaki geliri 555milyon dolar. Bu 2023’e nazaran %7 artış…10 yıl öncesine nazaran ise %162 bir artış sağlanmış. Sadece hanımefendilerin ve beyefendilerin şampiyonları üçer milyon dolar alıyorlar.
Başlıca kaynak, medya kontratlarından oluşuyor. Buna %50’si diyebiliriz. “Walt Disney Productions” ESPN kanalıyla ABD’ye, BBC’de İngiliz Milletler Topluluğunda hakim. Yayın hakları için BBC’den gelen para 82milyon dolar. Diğer gelirler ise genellikle bilet satışları ve çeşitli pazarlama çalışmalarından oluşuyor. Bu yıl yarım milyar sterlinden fazla gelir bekleniyor.
Tüm bunları öğrenmek ilginç. Ama bunları sizlere yansıtmamın nedeni başka! Güzelim ülkemiz neden bir büyük turnuva yapmıyor diye sürekli bana sorular geliyor. Grand- slam’leri unutun…Onlar 4 tane ve öyle de kalacaklar. Ama bir “ATP 1000” ya da “ATP 500” yapılmaması için ne sebep var? Sayayım:
1) Tesisler tam anlamıyla yeterli değil ama çözülebilecek bir sorun;
2) Yerel sponsor yok denecek kadar az…Olanlar da paylaşımcı değil…Her şeyi kendilerine yontma anlayışındalar. Yabancı sponsor ise önce süreklilik ister…Teniste çok önemli olan süreklilik maalesef bizde neredeyse hiç yok;
3) Tenise devlet desteği/anlayışı fevkalade yetersiz (ülkenin yegane uluslararası turnuvası oynanırken bir yöre beldesinden gün boyu yağlı-güreş yayınlanabiliyor! ). Anlayış yetersiz olduğu için planlamanın ayakları ya yere basmıyor ya da sürekli palyatif eklemelerle uygulanmaya çalışılıyor ve işin cılkı çıkıyor. Rasyonalite köreldiği için var olan da gösterişe yöneliyor. Örneğin 2 milyon dolar verildi ve Federer getirildi. Netice? Her yöreden bir yıldız mı çıktı? Hazretin oynadığı, gidiş- dönüşün ikişerden dört saati geçtiği tesis çürümeye terk edildi, sahipleri de meydanı terk etti! Halbuki o 2 milyon dolarla pekala kendini kanıtlamış bir antrenör/koordinatör getirilip çatısından temeline kadar bu güzelim sporun planlaması yapılıp uygulamaya sokulabilir ya da megakentlerimizden birinde ATP 1000 yapılabilecek tesis geliştirilebilirdi;
4) Bir tane bile yıldızımız yok çünkü bunu oluşturabilecek hatta daha doğrusu toparlayabilecek donanımda tek bir tane bile hocamız yok! Onun için biz hala “Bir tenis ülkesi olduk” diye böbürlenmeyelim! Her yöresiyle bir dünya harikası olan ülkenin, koskoca Akdeniz çanağında 15-25.000 dolar ödüllü ister 365 gün turnuva yapın. Ne olur biri de çıkıp ta bana desin ki “bugüne kadar 1000 tane turnuva yaptık…İçinden 5 tane şampiyonumuz çıktı”. Hadi canım siz de! Tenis Ülkesi sayılmak için neyin gerekli olduğunu anlamak için fazla uzağa gitmeye de lüzum yok. Burnumuzun dibinde İtalya ve İspanya var ! Hani hınzırlık bende…Bir süre önce tenisle ilgili araştırmalar için Çin’e seyahat edildiği kulaklara çalınmıştı? ;
5) O güzelim tesisler “hep bana hep bana” anlayışından soyutlanıp, yarım asırdır kendilerini 12 aylık turizme adapte edemediklerinden, boş-sezonlarda, bu tür eski adıyla “Future” turnuvalar, onların ancak batmamalarına çeşni olabiliyor. Ben de çeyrek asırdan uzun bir süredir ısrarla uyarıyorum, yazıyorum: Akdeniz yöresindeki sadece “Deluxe” diye adlandırılan tesislerin her biri yılda 1.000’er dolar verseler KIŞ MEVSİMİNDE (tenis gidecek yer ararken), tüm yöreyi kalkındıracak ATP500’DE YAPILIR 1000’DE. Bakın sadece Deluxe oteller diyorum…Diğerlerini saymıyorum bile. Turizmin katkı sağladığı sektörlerin 60’ı aştığı söylenir. Yahu böyle bir turnuvanın katkı sağlayacağı sektör sayısını düşünebiliyor musunuz? Elde edilecek gelir ve tanıtımı düşündükçe kavrukluğumuza kahroluyorum.
Hala ümidim var mı? Evet onu yitirmedim çünkü her şafak yeni bir güne açılır !
Teniste sezon Ağustos’taki ABD Açık’a doğru gidiyor…Hemen akabinde de TED’de “TED Open – İstanbul Challenger” var. Sonrasında da Sırbistan ile Davis Kupası karşılaşmaları. Yoğun bir döneme daha giriyoruz…Hayırlısı ! Hoşkalın.
Bekir Emre.