Wimbledon büyük bir olasılıkla İngiltere’de Londra’dan sonra en fazla bilinen yerdir. Anglosakson kültürüne ait sömürgecilik artığı, çağdışı kurallarına rağmen dünya tenisinin tartışmasız en saygın turnuvasıdır. Çim zeminde başarılı olamayan nice yıldız sporcular dahil bunu herkes kabul eder. Tartışılması adeta günahtır !
Organize edildiği AELTC (All England Lawn Tennis Club) başta olmak üzere, İngiiz Tenis Federasyonu, ITF, Wimbledon Bölgesi ve sporcular için hatırı sayılır bir gelir kapısıdır. O denli ki sporcular gelirin hakkaniyetli paylaşılmadığını iddia ederek hukuki yola başvurdular ve dava sürmektedir…Zira çoğu sporun geliri oyuncularla yarı-yarıya paylaşılırken teniste taş çatlasa bu oran %30’ları geçmemektedir. Kadınların payı ise grand- slamler hariç çoğu turnuvada daha da azdır!
AELTC’nin üç değişik yakınca sayılır yörede 88 çim kortu vardır. Bizim bildiğimiz ve izlediğimiz Wimbledon’da 18 maç kortu ve 20 antrenman kortu bulunuyor. Roehampton’da yapılan eleme turlarında 34 kort kullanılıyor…Raynes Parc’taki AELTC Halk Merkezinde ise ilaveten 16 antrenman kortu var.
Etkinlik sırasında 31’e ulaşan ama esasta 18 kişilik bir ekip, yabani otlar dahil olmak üzere “büyüyen her şeyden” sorumlu. Merkez Kort çimleri maçlardan 5 gün önce kesiliyor. Ardından Uluslararası Tenis Federasyonu (ITF) tarafınca denetleniyor. Her topun sıçrama yüksekliği ve yüzeyin sertliğine bakılıyor. Çok sertleşmişse su ekleniyor…Yumuşaksa doğaya bırakılıyor kuruması için.
Çimlerin doğru renge ulaşması için sıvı gübre atılıyor. Daha koyu renkte ve kavrayıcı olması için çim, demir ile gübreleniyor. Çimler ölmüyor. İki hafta süreyle onca maç oynandıktan sonra bile birkaç haftada tamamen kendisini buluyor.
Turnuvadan önce 12 tam-zamanlı bahçıvan 28.000 yeni bitki yerleştiriliyor. İlaveten 8 sezonyer bahçıvan da 42 dönümlük araziyi kollamak için destek veriyor. Sahada 14.500 Petunya’ya ilaveten çardak gülleri, yıllardır yerini terk etmeyen ortanca ve sarmaşıklar bulunuyor.
28.000 bitki ve 170 asılı sepet turnuva sonunda yöre halkının yararına satılıyor.
Her sabah 2.000 top golf-araçlarıyla antrenman sahalarına teslim edilir. Maç sahalarında ise sistem değişik: Erken saatlerde toplar kortlara bir silindir tamburla indiriliyor. Her kort, 3 adet top içeren 21 kutu açılmamış topla güne başlar. Maçlar sürerken, toplardan sorumlu çocuklar kullanılmış tenekeleri toplar. Her 9 ya da 7 game-oyunda, sandalye hakeminin “new balls please-yeni toplar lütfen” dediği duyulduğunda toplardan sorumlu çocuklar iki yeni kutu açar. Kullanılan iki kutu bir torbaya konulacak ve maçın sonunda Merkez Kort'un köşesindeki teslimat köşemize getirilir.
Gün boyu, hangi topların üç oyun, beş oyun, yedi oyun ve dokuz oyun için kullanıldığı 'top derecelendirme' adı verilen bir şey yapıyorum.
Dokuz oyunluk top, anı olarak satılmak üzere gönderilir. Ancak her hakemin özel bir kutusu var... O kutuda biri üç oyun, biri beş oyun ve diğeri de yedi oyun için kullanılmış birer top bulunuyor. Toplardan sorumlu bir yönetici "sıkma testi ile kabarıklığı, logonun aşınması ve topta ne kadar baskı kaldığını değerlendirir. Bunun sebebi de bir maç sırasında bir top kaybedildiğinde, hakem 3-5-7 tenekelerine gidip, oyunda eksik top bulunmaması için onlara en yakın durumdaki bir topla eşleştirme yapabilmektir.
İyi izlenceler…
Hamiş: Wimbledon yazılarımız Alp Ustaoğlu ile birlikte sürecektir…Bizlerden ayrılmayınız ve hoşkalınız !
Bekir Emre
“The Athletic”ten esinlenilmiştir.”